YAZILAR

Dama Çık Dama Fahri ÇELİK

Hamamözünde yaşayan ve uykusu Ağır olan haprapa arkadaşları oyun oynamak isterler.yaz sıcağında haprap karyolasını Balkona çıkartmış ve yatmış.Abzah arkadaşları uykusu ağır olduğu için uyandırmadan karyolasıyla beraber ana yola taşımışlar ve orda öylece bırakmışlar.bir müddet sonra yoldan bir tır gelmiş yoldakini görünce kornasına basmış.Haprap önce aldırmamış tır kornasını uzun uzun çalınca yatağından dogrulmuş ve haykırmış:gel Allahın cezası ,balkona çık balkona!
 
 ŞEYTAN GÖRSÜN
ABZAH ile ŞAPSIĞ aynı siperde savasıyorlarmış. Abzah vücudunun yarısını dısarıya cıkarıp sarjörü bitinceye kadar mermısını düsmana sıkyormus şapsığ ise sadece silahını siperden cıkarıp rastgele mermı sıkıyormus. abzah bu ise kayıtsız kalmamak için şapsığ'e kızmış mermımız az attıgın yeri görerek sık mermıyı demıs şapsığ ise gayet kendınden emın bı sekılde şeytan görsün yüzlerini demi  fahri
 
 
 
ÜÇ İHTİYAR
Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür.
'Ben sizi hiç tanımıyorum, der...
a aç ve susuz olmalısınız... Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikr edeyim...'

'Evin erkeği içerde mi?' Diye sorar adlar.

'Hayır, der kadın. Şu an evin dışında.'

'O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil...' diye cevap verirler.
Akş olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır.
'Peki, onlara söyleyebilir misin, der ad. Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler...
Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder.
a bu defa da;
'Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz' der yaşlı adlar.
....
Kadın öğrenmek ister;
'Niye giremezsiniz?..'
İhtiyarlardan biri açıklar:
'Onun adı ZENGİN, der bir arkadaşını göstererek.
Diğeri BAŞARI...
Ben ise SEVGİ...'
Sonra ekler;
'Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?..'
.....
Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Ad duyduklarıyla neşelenerek;

'Ne güzel, der. Madem öyle, Zengin’i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun...'

Karısı iraz eder;

'Canım, niçin Başarı’yı çağırmıyoruz?'
Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan gelinleri konuştuklarını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini söyler;
'Sevgi’yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!..'
'Gelinimizin teklifini dikkate alalım, der ad karısına...
Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için Sevgi’yi davet et.'
.....
Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adlara sorar;
'Hanginiz Sevgi idi?
Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol...'
Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar.
Fakat diğer iki yaşlı ad da onu takip ederler...
Kadın şaşırmış bir halde Zengin ve Başarı’ya sorar;
'Ben sadece Sevgi’yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?'
Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler:
'Eğer Zengin’i ya da Başarı’yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı.

a sen Sevgi’yi davet ettin...
O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz.
Çünkü nerede Sevgi varsa, orda Başarı ve Zenginlik de vardır!.. fahri
 
Mustafa SÜREL 
İstanbulda Boğazın kıyısında Baltalimanında dönemin en üst düzey zenginlerinin yaşadığı apartmanın bahçesindeki (uzun zaman tek gözden odadan ibaret) müştemilatta sonu “izm”li biten ideolojilerden ve kentleşmenin tüm dejeneresinden izole bir yaşam...Bu evin ziyaretçileri sözlerine en çok “yıd’ane ploğrom” diye başlıyorlar, kendinden olmayanlardan ‘Türküj’ diye bahsediyorlar. Keseyheble, Hamdiköy hatta Karasoku-Karapınar, civardaki herhangi bir köyden İstanbula yolu düşmüş biri muhakkak bu tek göz evde birkaç saat geçiriyor. İş mi, borç para mı barınabilmek mi bekleniyor yoksa o plastik çay tabaklarında ikram edilecek bir bardak çay ve yıd’ane ploğrom diye başlayan sohbetlerde İpçi Ali Amcadan, Nurettin Amcadan, Vurkodan, Balukodan , Kaşif Dededen ya da işte oralardan bir figürden bahsedebilmek mi...Öyle her kahvaltıda Pınar Kangal sucuklar, tereyağlı ballı ekmekler yenmiyor burda..Her pişen yemektee et ya da kıyma da aranmıyor..ama bazı zamanlar bir şelame pişiyor ki, bir kokuyor ki mis gibi mamısa ile şıpsı...o kalabalık sofrada kaç kişi bandırıyor mamısasını şibşişuğlu yoğurda...
Peşpeşe en az 5 bebeğini doğar doğmaz hemen kaybettikten sonra Allahın yaşamasına izin verdiği güzeller güzeli bebeği ve bebeğinin babası ile göçettiklerinde İstanbula kimbilir daha kaç yaşındaydı..Aslında ne kadar az kişi ile kanbağı akrabalığı vardı; ama ne kadar tutkuyla bağlıydı köylülerine...Dul kalan kızkardeşine mi sahip çıkmamıştı, İstanbulda askerlik yapan yeğenine mi...İstanbula okula gelen kaç kişi emanet edilmişti ona...Bıkmadan usanmadan homurdanmadan yüzünden gülümsemeyi eksik etmeden kaç kişiyi o yoksul ama bir o kadar da zengin müştemilatta ağırlamıştı..Dalgalar boyun eğmez sakinleşir derler..O tek göz, sonradan iki göz odadan ibaret eve veda edilmişti. Köyde yaptırdıkları mütevazı eve taşınmışlardı.. İşte herşey yolundaydı artık ;biricik kızı, kocası, emekli maaşı ve canı kadar sevdiği Yeşilpınar köyü Onunlaydı işte..
Çok geçmeden,kasvetli bir sonbahar akşamı okuldan eve dönerken yolda o zamanki evsahibimizin oğlu söylemişti ‘Teyzen ölmüş’ diye. Aklımdan kalbimden atamadığım, babamdan sonraki ilk kişiydi benim için. Ve o gün bugün ne zaman dua etsem Sadiye Teyzemi bu duama dahil ederim. Nur içinde yat teyzeciğim..Mekanın cennet olsun...  

 
canın yandımı yavrum

Zamanların birinde genç yakışıklı bir adam kötü kalpli güzel bir kıza aşık olmuş. Gün gelmiş genç adam kötü kalpli kıza evlenme teklif etmiş.
Kız:
Kabul ederim ama bana sevgini ispatlamalısın. Demiş
Genç adam:
Nasıl? Ne yapmamı istersin?
Kız biraz düşünmüş ve sonra:
Buldum! Bana annenin kalbini getireceksin, köpeğime yedireceğim.
Genç adam şiddetle:
Hayır! Bunu yapamam der.
Kız:
Ozaman beni sevmiyorsun! Eğer beni gerçekten seviyorsan bana annenin kalbini getireceksin…
Genç adam bunun üzerine oradan ayrıldı. Günlerce düşündü taşındı. Ne yapmalı? Ne etmeli diye diye kendi kendini yedi. Bir tarafta annesi, bir tarafta sevdiği kadın. Sonunda genç annesinin kalbini çıkarmaya karar verdi. Annesini öldürdü ve Annesinin kalbini çıkarıp bir mendile koydu ve kızın evine doğru gitmek üzere evden ayrıldı. Yolda giderken birden ayağı bir taşa takıldı ve adam bir yana, annesinin kalbinin sarılı olduğu mendil bir yana uçtu. Genç adam canı yandığı için:
Ah! Anam… diye haykırdı. Bunun üzerine annesinin mendile sarılı, tozlar içinde kalmış kalbinden şöyle bir ses yükseldi:
Canım yavrum canın yandımı???

Tüm Annelere saygılar Fahri
 
tanrının vatanı tanrı yeryüzündeki halklara toprak dağıtıyormuşher birisi kendilerine verilen toprağın tapusunu almış gitmiş çerkesler ortada yokmuş. birkaç gün sonra çerkeslerin temsilcileri tanrının huzuruna çıkıp toprak istemişler tanrı sormuş: toprak dağıtılırken neredeydiniz -misafirlerimiz vardı.şölen yapıp eğlendik,onları ağırladık bunedenl egeç kaldık. çerkeslerin mazereti tanrının çok hoşuna gitmiş: madem öyle kendime ayırdığım toprağı size veriyorum. diyerek dünyanın cennet ülkesi olan KAFKASYA'yı çerkeslere(bize) vermiş...
 
SUYA YAZILAN BİR ÖMÜR

Bir köy işte çam agaçlarının boncuk boncuk süslediği bir gelinlik kadar saf ve temiz havası suyu ve insanı.çocuklugumuzda bu günkü özlemler gibi o günlerdede okulların kapanmasını özlemle beklerdik köye gideceğizki hacı yusuf dayıyı bastonu ile.kazım dayıyı hiç yanınıdan ayırmadığı küregi ile.sefer amcayı değneği ile ali dayıyı hep çektiği ipi ile şaban amcayı elinden düşürmedigi çocuklara kızak yaptığında kullandığı bıçağı ile ğörmek için.kimi zaman harmanlarda sabahlamak sap yüklü kanıları derelere bırakmak.ali dayının ayvasından çalmak.gece lüküs ve fener ile evlerin önünde mısırları soymak.bağ bozumunda üzümleri toplamak .şaguj nenenin her sabah avlusunu itinayla süpürmesins seyretmek .şükrü dayının otoriter yürüyüşünü görmek.dursun abinin ata binişini seyretmek için.Murat dayının eşekten indiğini bir gün görebilmek için.hıdrelezde tümköylü ile birlikte yatıra çaput bağlamak için.harmanlardaay ışığında mısır pişirmek için.sahurda teneke ile gezmek ve şelame toplamak için.nako ebemle ziya amcamla yaylaya çıkmak için .her sabah kozalak toplamak için dahası geçen her yılda köyümün sularına doyulmadığını yazmak için ğiderdik mezara kadar bir damlasu oldukça ğidecegizde.....fahrie
 
 
YA ABZAĞH'ler duyarsa
yıllar önce havada arıza yapan bir helikopter yeşilpınarı geçtikten sonra mecburen Hamamözüne inmiş. Tesadüf bu ya bu yerde bizim şapsığ nahiyelerinden birisi. Tabi, pat pat diye gürültü çıkartan demir yığınını uzaktan gören şapsığler inen demir parçasını çooookk uzaktan hem izliyorlar hem de anlamaya çalışıyorlarmış. Ama nafile!
En sonunda köyün ileri gelenleri toplanmışlar ve uzun uzun görüşmelerden (Wunafe) sonra;
- " Wellehi, bunu bilse bilse köyümüzün thamadesi haprap bilir. Ona soralım" demişler.
Heyet; rica,minnet haprap'I "olay yerine" getirmişler. Sabırsızlıkla bekliyorlar, Haprap'ın söyleyeceği şeyleri. Fakat haprap'da aslında bir şey anlamamış. Bu arada tabi, şapsığler çoook uzaktan, başlarında haprap olduğu halde, dönüp duruyorlar helikopterin çevresini. Gözler ve kulaklar haprapda... Yağmur gibi sorular geliyor.
Köyün ileri gelenleri ha bire soruyorlar nedir bu diye! Bizimkinin işi zor tabi. Ama ne yapsın! Çözüm bulacak kurtuluşu yok. Öte yandan anlamadım dese itibarı, prestiji sarsılacak;ya abzağlar duyarsa biliyorum daha önce gördüm dese ismi ne diyecekler! Aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık!
En sonunda şöööyle boynunu bükerek, parmaklarını da yanağına dayamış ve uzun uzun bir süre düşündükten sonra;
-" Wellehiiii, bu melanet (hart-kurt, demir yığını) olsa olsaa... bin yıllık
baxe’dir sinek)" demiş. Fahri
 
 ANNE HASRETİ
yavrumm uykun geldıgınde benı yanına çagırdın gelemem işim var dedım benden nınnı istedın gelemedım acıktım dedın işteyım yapamam dedım annem bır sarıl dedın gıt başımdan yorgunum dedım zor gunlerınde benı ıstedın zaman bulup gelemedım bunlara ragmen sen okudun mezun oldun dıplomanı bensız aldın buyudun kocaman bır iş adamı oldun bende artık yaşlandım emeklı oldum gel yavrum nınnıler soyleyıp uyutayım gel sımsıkı sarılayım ben işlerımı bıtırdım yavrum sen nerdesın koklamak ıstıyorum bebek tenını nerdesın yavrummmm yavrularımızı ertelemıyelım onları evımızın en guzel köşesınde agırlıyalım en guzel sozlerı onlara soylıyelım S. ÇELİK

DERS 
birgun okula yeni gelen din kültürü ögretmeni tanışmak için ögrencileri kaldırır ögrenciye adın ne diye sorar fatih hocam ne guzel ismın var oku bakayım fatiha suresını sırayla isayı yunusu vs.tum ögrencilere ilgili duaları okutur.arka sırada terleyen kızaran saklanan ögrencıye sorar oglum senın adın ne küçük kabardey yasin ama arkadaşlar kısaca kevser derler hocam Burak AKDAŞ
 
UMUT
Ayrılmam sarılırım hayallere ‘ işte bu şarkı..ne çok mırıldandık..ne çok derin nefes çektik sigaramızdan hep bu şarkı varken dudaklarımızda..20li yaşlara bile bulaşmamıştık daha dilimize dolandığında bu şarkı ‘ayrılmam sarılırım hayallere’...Sadece bize ait olduğunu zannederdik bu şarkının hiç kimse bilmiyor bu şarkıyı diye geçirirdik içimizden. Kredi kartı ile değil harçlıklarla satınalıyorduk o zamanlar alabildiklerimizi..Kulaklarımız cep telefonunun şarzının bitme sinyalleri ile tanışmamıştı daha.. Şehirlerarası otobüsler, Harem Otogarı ya da İbrahim Abinin düğününün haberi heyecanladırıyordu bizi o zamanlar, doğalgaz faturasının 300 lira gelmesi değil.
Sabaha karşı muavinin yolculara tutacağı kolonya , Şinasi Abinin içi toprak yolun tozla karışmış kokusunun sindiği o meşhur mavi minibüsü ve kimbilir hangi heveslerle evden dışarı çıkmadan sürdüğüm Rebul marka parfümün üzerime sinen kokusu gelir aklıma bazen...Nerelere çağırır bu kokular bizi derim; nereye sürükler ayaklarımızı..tükenmeyen ne kalmıştır, neyin peşindeyiz..Yollar asfalt değil midir artık , o koku girmeyecek minibüsten içeri..yakalayamazsın..Artık otobüs yolculuğu yapmıyorsun muavine rastlamayacaksın..Rebul marka parfüm bulamayacaksın, üzerine sinmeyecek kokusu .....Hayallere mi hayal kırıklıklarına mıdır bu yolculuk...Ayrılmamak zamanı mıdır ? Hayallere sarılmak zamanı mıdır bu mevsim.
İyi düşün derim kendime ;artık köye gittiğinde Ercanı bulamayacaksın ya da Muharremi.. Musa Amcayı da..Eve doğru yürürken kollarını sıvamış Firdevs Yenge karşılamayacak seni..Her kabahatimizi her günahımızı hoş gören Firdevs Yenge..Sigaraları gizleyerek caminin önünden geçme telaşı duymayacaksın artık..Elini öpeceğin çok fazla yaşlıya rastalamayacaksın..Mesut Abinin kahvesinde toz şeker döküp bir bardak çay bile içemeyeceksin..Öyle soğuk kış gecelerinde zehesler olmayacak, belki hiç pşina sesi duyamadan geri döneceksin.
Ama belki yine de herşeyi göze almayı deneyeceksin..”Ayrılmam sarılırım hayallere” diyeceksin yine de..Tıpkı yıllar önce Hamamözünde kimbilir hangi düğünün geç biten zehesinden çıktıktan sonra sabaha karşı o dik yokuşlu sokaklarında dolaşırken mırıldandığın gibi.. MS
 
BİR TUTKUDUR KÖY SEVDASI
 
Taşlı ve tikenli bir yolda parlayan bir atın dizginlenemeyen gücü kadar hızlı o kadar da ezicidir geçen her an kimi zaman mezarlıklardan bakarsın gökyüzüne aldırmadan başını eğdirmeyen tabiat yapısıyla gururlanırsın bana başın dik bakacaksın diyen duruşuyla kimi zaman küçük korudan ayaklarını uzatarak işte benim köyüm diye sahiplenerek kimi zaman cevizli tepeden yan bakamazsın izin vermez yan baktırmaya güzelliklerine döneceksin yönünü mecburen köyüne işte öyle hükmeden bir tabiat kendine çeken bir ruh
farzet bir rüyadasın farzet doymadığın güzelliğine isyan edip seyrediyorsun köyünü zamanı harmanlıyarak
işte ğökyüzünden dalıyorsun hayale özgürce köyün girişindeki ilk evinde Kaçak ahmet dayı yine ata nal çakıyor yanında üç kişi sırada bekliyen küçük ceviz ağacına bağlı iki eşşek-balkoda oturan yok cahit abi belliki evde yok sait abi arka bahçede odun kırıyor .vahit abi yolda göçeriden geliyor.karaahmet dayı yine bahçenin çiti ile uğraşıyor mustafa ayakta babasını seyrediyor.oada ne ümüt abi gelmiş annesi camdan seyrediyor kendisi camiye doğr yönelmiş gidiyor.Musa dayı yine ercana kızmış elinde deynek bahçede kovalıyor.isa dede namaz vakti yakın diye evden çıkıyor beyazıt abi elmas semaverle uğraşıyor belliki misafir gelecek horom abi cahit abi ambarla uğraşıyor.
hakkı dayı çeşme başında atlarını suluyor.vahit amca evin tavanında mecit ile sacit babasına kiremit veriyor.halit abi çoruma seferini yapmış yol yorğunluğunu atarken plakı açmış oyun havasını dinliyor kenarda fatih ve salih çelik çomak oynuyor.
ibrahim kavağa çıkmış buduyor babası ise topluyor.hafta sonu yaşar abide çocukları ile gelmiş evinin kapısını açıyor.hatunenin havuzunda üç beş çocuk yüzüyor.kamil yine balkoda yemeğini yiyor annesi ise ekmek pişiriyor.ayhan amca kömür ocağına gitmek için kamyonu çalıştırıyor yaşar amcanın öksürdüğnü duydum oda çıkacak galiba Mustafa abi yanında yok yusuf abi ise agacın altına uzanmış moda olan marksın hayatını okuyor yanında çerkez alfabesi.işte köyümün batı mahallesi
 
Gecenin ayışığı ile kaplandığı ,yıldızların tek tek sayılabildiği bu gecede çayımı yudumlarken, çocukluğumun ve gençkızlığımın geçtiği bu köyde,evimizin karşısındaki boş eve takılır gözlerim.Bunun gibi daha nice yaşanmışlıkları,barındıran hala ayakta durmaya çalışan bu evler beni hep hüzünlendirir.
Köy çok sessiz ve hüzün kokuyor.Kimseler yok
Büyük kalabalıkların yaşandığı bu evlerde kırık dökük pencerelerinden kol atmış ,onlara hayat vermeye çalışan yabani sarmaşıklar var artık Mediha LAÇİN


ÖZLEM 
yıl 1980li yılar köyümüz kalabalık ve bu sırada rıfat amcagil geldiler köyetabiben ozamana kadar tanımıyodum iyikide gelmişler köye daha bir canlılık geldi ve birsüre sonra kızı hulya ablayla muhsin abla nişanlandı herkes cok sevindi kardeşi nesrin abla köyde daha uzun süra kalmaya başladı ozamanlar dostluk yardımlaşma daha bir başkaydı tabi geline yapılan cehizlik bunları yaparkende her akşam zeges vardıtabı bızı cogu kez kapının önüne atıyorlardı siz kücüksünüz diye yada evde yer yok diye tabi bizde cok bozuluyoduk ginede yarın akşam olsun diye dua ediyoduk camın kapının arasından bakmakta ayrı bir duyguydu tabi buarada şakırnen perihan abladiye iki kaşen vardı takmaisimler bunlar az kahrımızı cekmediler ozamanlar hamdikoyluler gocerililer hamamlılar her akşam hulya ablalardaydık hergece sabahlara kadar bir coşku bir ahenk dolu dolu yaşıyorduk şimdiki genclere bakıyomda acıyorum hallerine cocuklarına anlatacak pek anıları olmasa gerek tavuk calmalar elma kabak calmalar sonrada malıngibi ye demek cok guzeldi tabiki ozamanlar bir misafir geldimi mutlu edecez diye herkes elinden gelenin fazlasını yapardı şimdi ise gelen misafırden kimsenın haberi yok heygidi günler be gelde arama elmas ablanın aygul ablanın gulsumun incininşükranın gönül ablanın cevriye ablanın koye gelipte cayını icmeden giden varmıdır acaba şimdi gidiyozda cay yapacak iki lafın belinı kıracak kimseyi bulamuyoruz tabiki hepsinde cay bahane zegeslerimiz sabahlara kadar sürerdi herkes herkesin kardeşi abisi bacısıydı nekadar bozulmadık desek yalan olur bizde asimileştik tabiki şimdiki düğünlerimiz bile onikede bitiyo şimdi ogünlere özlem duymayan aramayan varmıdır bence yoktur meger nekadar dolu dolu yaşıyomuşuz ne güzel günlerdisadece musa amcanın evinden onkişi cıkıyordu oysa şimdi koyun yolunu unuttular cok yazık telha bey emin ercan hasan nerelerdesiniz herkese saygılar hep eskiye ÖZLEM ÖZLEM ÖZLEM yücel
 

ONUR
kim unutabilirdiki zuvcah neneyi elmas neneyi ve hidayet neneyi onlar benim nenemdi gercekten hiç unutmam babannemin beni tek koluyla kaldırıp goturmelerini zuvcah neneye vede cevriye halamın evlenmeden once beni zuvcah neneye goturuslerini hele hele zuvcah nenenin dışı mavi emaye su bardagını(kupa) ona her gidişimizde oyuncak olarak onu verirdi o eski fakat guzel evde en buyuk eğlencemdi benim..ve tel dolabı vardı zuvcah nenenin buzdolaba inat gelişen teknolojiye bizleri birbirimizden uzaklastırmaktan baska bir şeye yaramayan teknoloji yoktu onun evinde iletişim adına çok işe yaradığı soylenen ama en yakınlarımızla aramızdaki iletişimi koparan televizyonda yoktu koyumuzde o zamanlar. o zaman insanlar daha bağlıydı birbirine teknoloji aramıza girdikçe uzaklaştık birbirimizden. eskiden hesap kitap yapılmazdı. para pul sorun değildi arada. yawe koye gidinceye kadar oturayım oturduğum yerde para artırayım da bir an önce arabamın modelini buyuteyim derdi yoktu.. adige gelenekleri(xabze)daha kuvvetliydi şimdi ise kapital güçleniyor. ewet köy kalabalık oluyordu zira köyde genç fazlaydı ve dışardaki gençlerde köye geliyordu. oysa şimdi köyde genç yok ve dışardaki gençlerde gelmiyor o eski anılarla ısınan kagir evler yerini beton kokulu soguk yuzlu evlere bırakıyor. hiç unutulurmu cahit amcaların eski ikikatlı sıcak yuzlu o guzel evleri. o evin yanısını izlerken bir cogumuz tarihimizin anılarımızın yandıgını hissetmiştik. nasıl unutulur ferhan teyzemin bizi orda ağırlaması ferhan teyze nasıl unutulur ki..rihane teyzenin kürt cocuklarını korkutusu nasıl unutulur du ki yada rahmetli agabeyimin ertan abinin salih yada sadettin abinin bir arada gezmesi birbirlerinin çakmağını sigarasını sırf saka olsun diye carpmaları unutulurmu hiç. ama eskide kaldı ve umut ediyoruz işte bir gun koy yine o gusel gunlere doner diye. biz yasamadıysakta bizden daha yeni olan nesil yasar diye umutlanıyoruz işte ne yaparsınız işte umut fakirin ekmeği.. onur
 
YAPMA BE EL KIZI
Hiç sordunuzmu veya hiç içinizden geçtimi köyden ekonomik ve sosyal sebepler yüzünden ayrılan köy sakinleri ve bireylerinin evlendikten sonraki düşüncelerinihç merak ettinizmi genelde köy delikanlıları her ne hikmetse evlendikten sonra geçmişine bağlıyan bağlardan uzaklaşma zorunluluğu hissetmiştir bunu evli olan arkadaşlar abiler ve babalar daha iyi bilir arada kalan çocuklar onların hakkını hiç düşündülermi nedense el oğlu merak edip köye geliyor ve gitmek istemiyor ancak nedense el kızı islamın şartı gibi ilk uyguladığı şey eşinin köyle köylü ile dahası aile bağları ile olan ilişkisini kesme yolunu seçiyor ancak çoluk cocuğa karıştığında yine aynı şekilde çocuklarınada eşinin köyünü ilkel bir hayat tarzının yaşandığı yer olarak göstermekte ve küçümsemektedir ancak bugun nedense komşusunun kıraç köyüne davet edildiğinde komşusunu onere etmek için ne güzel köyünüz var diyebilenler nedense eşinin dogup büyüdüğü köyü görmemezlikten ve varlığından rahatsız olabilmektedir yapma be el kızı çoluk çocuğunu gönder babasının köyüne ufku açılsın insanlığın yaşandığı yeri görsün yapma be el kızı insan dünyaya bir kez geliyor dinle bir gün eşinin nefes alışını kalbinin sesini yapma be el kızı ,helal sana el oğlu
 
Bugün 11 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol